Tore, hayatının en karanlık dönemlerinde, kırık bir kalbin çığlıklarıyla sarsılırken, kaybettiği sevdiklerinin ardından bir boşlukla dolu bir çölde kaybolur. Ruhu, kurumuş bir nehir gibi çatlamış, umutsuzluk kumları arasında kaybolmuştur.
Erik’in çıkışı, umutsuzluk çölünde bir vaha gibi belirir Tore’un önünde. Çiçeklerin kokusu, onun ruhunda bir nefes gibi canlanır, umut tohumları ekilir. Ancak bu umut dolu başlangıç, kısa sürede hayatın gerçeklerinin acımasızlığıyla sınanır.
Tore, içsel acısını unutmak için karanlık bir yola sürüklenir. Partilerin çılgın ritmi, alkolün bulanık gerçekliği ve uyuşturucunun kandıran cazibesi, onun içsel yangınını daha da alevlendirir. Ancak bu geçici kaçışlar, aslında onu daha derin bir boşluğa sürükler, acısını daha da keskinleştirir.
Linn ve diğer sevdikleri, Tore’un yalnız olmadığını göstermek için mücadele ederler. Onun için umut ışığını canlandırmak ve karanlığın pençesinden kurtarmak için ellerinden geleni yaparlar. Onların sevgisi, Tore’u kırık kalpler vadisinden çıkarır, ona yeniden umut aşılar.