Londra’nın sular altında kalması, sadece bir şehir felaketi değildi, aynı zamanda insanlığın doğaya karşı işlediği bir suçun sonucuydu. Yıllarca süren sömürü ve tahribat, sonunda geri dönülemez bir noktaya ulaşmıştı.
Bu yıkımın ortasında, bir anne ve yeni doğan bebeği adeta bir direniş sembolüydü. Anne, bebeğini korumak için doğaya karşı bir savaşa girmişti. Bebeğini beslemek, onu hastalıklardan korumak ve ona güvenli bir gelecek sunmak için elinden geleni yapıyordu.
Anne, bu savaşta yalnız değildi. Diğer hayatta kalanlar da, birlikte çalışarak ve birbirlerine yardım ederek bu felaketin üstesinden gelmeye çalışıyordu. Bir araya gelerek yiyecek ve malzeme topluyor, barınaklar inşa ediyor ve yeni bir toplum kurmak için mücadele ediyorlardı. Anne ve bebeğinin hikayesi, insan ruhunun ne kadar güçlü ve dirençli olduğunu gösteren bir örnektir.