Anna, enstitüdeki çalışmalara katılmadan önce, aşkın sadece bir peri masalı olduğunu düşünmeye başlamıştı. Fakat bu deneyim, ona aşkın gerçek ve somut bir şey olduğunu gösterdi. Aşk, incelenebilir, analiz edilebilir ve hatta test edilebilirdi.
Anna, bu deneyimler sayesinde sadece aşkın doğasını değil, aynı zamanda kendi benliğini de keşfetti. Artık daha özgüvenli ve bağımsız bir kadındı. Kendi mutluluğundan sorumlu olduğunu ve Ryan’la olan ilişkisini kendi elleriyle şekillendirebileceğini biliyordu.
Anna, enstitüden ayrılırken bambaşka bir insandı. Artık gerçek aşkı bulmaya hazır hissediyordu. Belki de Ryan’la olan ilişkisi bu aşktı, belki de başka bir yerde onu bekliyordu. Önemli olan, Anna’nın artık kalbinin sesini dinlemeyi ve gerçek mutluluğu bulmak için gereken cesarete sahip olmasıydı.