1980’lerin sonlarında, Tarragona’daki küçük bir kasabada, Sara ve Rebbe adında iki genç kadın yaşıyordu. Sara, içine kapanık ve yalnız bir hayat sürerken, Rebbe ise tam tersi, sosyal ve dışa dönük bir kişiliğe sahipti. Bir gece, kasabanın sınırlarını aşarak bir diskoya gittiler. Eğlence ve uyuşturucu dolu bir gecenin ardından, eve dönerken yol kenarında gizemli bir bebek buldular. Bebek, eski ve ürkütücü bir görünüme sahipti. Bu bulgu, Sara’nın zihninde beklenmedik bir tetikleyici yarattı. Sara, bebekte kendi karanlık geçmişinin izlerini görmeye başladı. Bebek, Sara’nın bastırdığı travmatik anıları ve korkularını tetikledi. Rebbe ise bu duruma anlam veremedi ve Sara’nın paranoyaklaştığını düşünmeye başladı. Sara, bebeğin peşine düştü ve onu kasabanın derinliklerinde gizlenen bir kült ile ilişkilendirdi. Bebeğin gizemi, Sara’nın zihninin derinliklerine inen ve onu gerçeklikle yüzleştiren bir yolculuğa dönüştü. Gerçek ve hayal arasındaki sınırlar bulanıklaşırken, Sara’nın psikolojik durumu da gitgide bozulmaya başladı. Bebek, sadece bir oyuncak değil, aynı zamanda Sara’nın karanlık ruhuna açılan bir pencereydi.