Wynne, nişanlısının ani ölümüyle sarsılmış bir ruh halindeydi. Hayatının en karanlık dönemlerinden birini yaşıyordu. Beklenmedik kaybın yarattığı acı, onu derin bir şokun pençesine düşürmüştü. Gün geçtikçe iç dünyası daha da kararıyor, ruh hali ise dipsiz bir kuyuya doğru sürükleniyordu. Stres bozukluğuyla boğuşurken, her an başına yeni bir felaket gelecekmiş gibi bir korku yaşıyordu.
Bir gün Wynne, cep telefonunda dehşete düşüren görüntülerle karşılaştı. Bu görüntüler, onun kendi geleceği hakkında ürkütücü bir öngörüde bulunuyordu. Sanki bir kehanet gibiydi ve Wynne’in içindeki dehşeti daha da körükledi. Bu gizemli görüntüler onu çıkmaza sürükledi, umutsuzluğun pençesine itti.
Görüntülerin kaynağını ve anlamını çözmeye çalıştı Wynne. Kim ona bu görüntüleri göndermişti? Ne amaçla? Bu sorular kafasını kurcalarken, aynı zamanda görüntülerdeki kehanetin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği korkusu da onu kemiriyordu.
Bu gizemi çözmek için Wynne, kendi geçmişine ve nişanlısının ölümüne dair detayları araştırmaya başladı. Acaba bu görüntüler, nişanlısının ölümünün arkasındaki gerçeği mi açığa çıkarıyordu? Yoksa hepsi sadece bir tesadüf müydü?