Jakub Procházka, sıradan bir adam değildi. O, Çek Cumhuriyeti’nin ilk astronotu ve uzayın derinliklerine dalma cesaretine sahip bir kahramandı. Fakat bu kahramanlık, beraberinde büyük bir bedeli de getiriyordu. Altı aylık görev süresi boyunca, Jakub’ın Dünya ile olan bağı her geçen gün zayıflıyordu. Ailesinden ve sevdiklerinden uzakta, uzayın soğuk ve karanlık boşluğunda yalnızdı.
Yalnızlık Jakub’ı yormuştu. En çok da eşi Lenka’yı özledi. Ayrılmadan önce aralarında bazı sorunlar vardı ve Jakub, bu sorunların evliliğini tehdit ettiğinden korkuyordu. Lenka’yı ne kadar sevdiğini ve onu geri kazanmak için ne kadar istekli olduğunu her geçen gün daha da derinden hissediyordu.
Bir gece, uzay gemisinin gizli bir köşesinde umutsuzlukla dolaşırken, Hanuš adında gizemli bir varlık ile karşılaştı. Hanuš, bin yıllardır uzayda varlığını sürdüren ve Jakub’ın yalnızlığını paylaşan bir dost oldu. Jakub, Hanuš’a Lenka ile olan ilişkisini ve yaşadığı problemleri anlattı. Hanuš, Jakub’a bilgeliğiyle yol gösterdi ve evliliğini kurtarması için ona cesaret verdi.