Doğu Afrika’nın ıssız ve tehlikelerle dolu topraklarında, güneşin batışıyla birlikte gölgeler de uzamaya başlamıştı. Samantha O’Hara’nın liderliğindeki paralı askerler, karanlık bir göreve hazırlanıyordu. Kaçırılan kızları bulup kurtarmak için zamana karşı bir yarış içindeydiler. Her saniye kıymetliydi ve zamanın akışı ölümcül bir hızla devam ediyordu. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi ve kendilerini terk edilmiş bir çiftlikte buldular. Bu çiftlik, vahşi aslanların yetiştirildiği ve bu hayvanların avcılık endüstrisi ile Doğu Asya’nın tıbbi pazarına gönderildiği bir merkezdi. Şimdi, Samantha ve ekibi sadece kızları kaçıran isyancı çeteyle değil, aynı zamanda bu vahşi yaratıklarla da mücadele etmek zorundaydı. Üstelik doğanın acımasız koşulları da üzerlerine çökmüş, işleri daha da karmaşık hale getirmişti. Ekip, hayatta kalmak ve kızları güvenli bir yere ulaştırmak için elinden geleni yapıyordu. Doğanın vahşi yüzü ile insanlık arasındaki dengeyi bulmaya çalışırken, her an ölümle burun buruna geliyorlardı. Bu amansız mücadelede, hayatta kalmanın ve insan kalabilmenin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladılar.