Tony, küçük bir kasabada yaşayan orta yaşlı bir adamdır. Dışarıdan güçlü bir izlenim verir ama iç dünyasında yalnızlıkla boğuşur. Arkadaşsız ve akrabasız olması, onu içine kapanık bir hale getirmiştir. Günlerini okul otobüsü şoförlüğü yaparak geçirir. Ancak bir gün, ansızın gelen bir kalp krizi onu köşeye sıkıştırır ve ölümün eşiğine gelmesi, hayata bakışını tamamen değiştirir. Kardiyologunun uyarısı, Tony’e herkesin birbirine ihtiyacı olduğunu hatırlatır ve bu sözler, Tony’nin içinde uzun süredir bastırılmış olan, terk ettiği kızıyla yeniden bağlantı kurma isteğini ateşler. Ancak içine kapanık ve çekingen doğası nedeniyle doğrudan yüzleşme cesaretini bir türlü toplayamaz. Bunun yerine, kızının Paris’te öğretmenlik yaptığı gizli bir dans dersine katılmaya karar verir. Amacı, kızını yavaşça tanımak ve hayatına anlam katmak için umutsuz bir girişimde bulunmaktır. Tony, bu süreçte sadece dansı değil, aynı zamanda kendi içindeki cesareti de keşfetmeye başladığında, hayatın aslında ne kadar güzel olduğunu anlayacaktır. Dans, ona sadece kızıyla yeniden bağlantı kurma fırsatı sunmaz, aynı zamanda kendi iç dünyasını da keşfetmesine yardımcı olur. Cesareti arttıkça, hayata olan tutkusu ve coşkusu yeniden alevlenir, böylece kasabanın sessiz sokakları bile onun için yeni maceralarla dolu bir dünya haline gelir.